Jack Nicholson, Hollywood’un en ikonik karakterlerine hayat vermesiyle tanınır. “Easy Rider”, “The Shining”, “One Flew Over the Cuckoo’s Nest”, “Chinatown”, “Terms of Endearment” ve “As Good As It Gets” gibi unutulmaz yapımlardaki rolleriyle, 1970’lerden 2000’lere on yıllarca sinema dünyasına damgasını vurdu.
Muhteşem kariyerine rağmen, Nicholson’ın adı 2010’dan bu yana yeni bir filmde yer almadı. Oyunculuk sahnesinden uzaklaşmış olsa da, Nicholson’ın etkisi iki önemli alanda hâlâ hissediliyor: geniş gayrimenkul portföyü ve çarpıcı sanat koleksiyonu.

Nicholson, dünya çapında 100 milyon doların üzerinde değere sahip mülklerin sahibi. Ancak asıl dikkat çekici olan, yaklaşık 150 milyon dolar değerindeki sanat koleksiyonu. Sanat tutkusuna 1960’larda başlayan Nicholson, zaman içinde Picasso, Matisse, Modigliani, Magritte, Rodin, Botero, Bouguereau, Warhol ve Jack Vettriano gibi ustaların eserlerini koleksiyonuna kattı. Bu koleksiyon, ağırlıklı olarak 20. yüzyıl modern ve çağdaş sanatına odaklanıyor. Sanatçı Ed Ruscha, 1995 yılında Nicholson’ın koleksiyonunu “buradaki en iyilerden biri” olarak tanımlamıştı.
Sanat koleksiyonunun değeri genellikle 100 milyon dolar olarak tahmin edilse de, daha yakın tarihlerde bu rakam 150 milyon dolara kadar çıkarıldı. Piyasanın doğası gereği değer değişkenlik gösterse de, uzun süredir Nicholson’ın duvarlarını süsleyen bir Picasso ya da Matisse’in, milyarder bir koleksiyonerin ilgisini çekmesi ve yüksek meblağlara alıcı bulması oldukça olası.
İngiliz sanatçı Jack Vettriano’nun eserleri de Nicholson’ın koleksiyonunda yer alıyor. 1996 yılında, Hong Kong’daki Halfway to Paradise sergisinden Dancer for Money, Night Geometry ve bir diğer tabloyu satın alan Nicholson, bu sanatçıya duyduğu ilgiyi açıkça ortaya koymuştu. Vettriano, Hollywood yıldızının sergisinden üç eser almasını “onur verici” olarak nitelemişti. 2013 yılında ise Nicholson, bu eserlerden birini sanatçının retrospektif sergisi için Glasgow’daki Kelvingrove Müzesi’ne ödünç verdi.

Nicholson’ın koleksiyonu yalnızca maddi değerle değil, küratöryel titizlikle de öne çıkıyor. Aktör, sanat eserlerinde nicelikten çok nitelik aradığını ve her bir parçanın özenle seçildiğini belirtiyor. Bu tutkuyu daha ileri taşımak isteyen Nicholson, koleksiyonunu sergileyebileceği özel bir galeri alanı da oluşturdu.
Sanat koleksiyonunun önemli parçalarından biri de Andy Warhol’a ait. Warhol, 1971 ve 1972 yıllarında Nicholson’ın Polaroid portrelerini çekmiş, ikili yıllar içinde yakın bir dostluk kurmuştu. 1976 yılında New York’taki Quo Vadis’te bir araya gelen Warhol ve Nicholson, Interview dergisi için uzun bir röportaj gerçekleştirdi. Aralık 1976 sayısında yayımlanan bu söyleşi, Warhol’un ünlü olma kültürüne adanmış vizyonunun bir parçasıydı.

Nicholson’ın koleksiyonunda ayrıca çağdaş İngiliz sanatçı Tracey Emin’in eserleri de bulunuyor. Bu çeşitlilik, onun yalnızca klasik ustalara değil, çağdaş sanatın önde gelen isimlerine de ilgi duyduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak, Jack Nicholson yalnızca beyazperdede değil, sanat dünyasında da etkileyici bir figür. Oyunculuğa verdiği ara, onun sanata olan bağlılığını ve vizyoner koleksiyonculuğunu gölgelemiyor. Nicholson, zarif seçkileri ve sanata duyduğu derin saygıyla, Hollywood’un ötesinde kalıcı bir iz bırakmayı başarıyor.
