Pierre-Auguste Renoir (25 Şubat 1841, Limoges, Fransa – 3 Aralık 1919, Cagnes) başlangıçta Empresyonist hareketle ilişkilendirilen bir Fransız ressamdı. İlk eserleri tipik olarak gerçek hayatın Empresyonist anlık görüntüleriydi ve ışıltılı renkler ile ışık doluydu. Ancak 1880’lerin ortalarında, özellikle kadın portreleri ve figür resimlerine daha disiplinli, resmi bir teknik uygulamak için hareketle bağını kopardı.
Renoir, zanaatkar bir ailede doğdu. Yedi çocuğu olan bir terzi olan babası, ailesiyle birlikte 1845 civarında Paris’e taşındı. Renoir yeteneğini erken yaşta gösterdi ve ailesi onu 13 yaşındayken bir porselen fabrikasında çırak olarak çalıştırdı. Burada tabakları çiçek buketleriyle süslemeyi öğrendi. Bir süre sonra dini temaları temsil eden yelpazeler ve kumaş paneller çizdi. Becerisi ve sanata olan ilgisi, onu resim eğitimi almaya yönlendirdi. Biraz para biriktirdikten sonra, 1862’de École des Beaux-Arts’ta akşam derslerine başladı ve İsviçreli ressam Charles Gleyre’in stüdyosunda eğitim aldı.

Kariyeri ve Sanatsal Gelişimi
Renoir, Charles Gleyre’in stüdyosunda Alfred Sisley, Claude Monet ve Frédéric Bazille ile tanışarak yakın dostluklar kurdu. Dört sanatçı, geleneksel sanattan uzaklaşıp hayata daha yakın bir sanat anlayışını savunuyordu. Bu dönemde Renoir, Bazille, Monet ve Sisley ile Fontainebleau ormanına giderek doğrudan doğadan resim yapmaya başladı.
1863’te Édouard Manet’nin Le Déjeuner sur l’herbe adlı eseri büyük bir skandala neden oldu ve genç sanatçılar için ilham kaynağı oldu. 1874’teki ilk Empresyonist sergi, resmi Salon’dan bağımsız olarak düzenlendi ve hareketin doğuşunu simgeledi. Renoir’ın bu dönemdeki başyapıtlarından bazıları şunlardır: La Loge (1874), Le Moulin de la Galette’te Dans (1876), Tekne Partisinde Öğle Yemeği (1880-81).
1881-1882 yıllarında Renoir, Cezayir, İtalya ve Provence gibi yerlere seyahat etti. İtalya’da Raphael’in eserlerinden etkilenerek Empresyonist tekniklerin sınırlarını sorgulamaya başladı. Bu dönemde, renk ve ışık yerine çizgi, form ve kompozisyona daha fazla önem verdi. Bu değişim, sanat tarihçileri tarafından “Ingres Dönemi” olarak adlandırıldı.

Son Yılları ve Mirası
1890’larda Renoir, Güney Fransa’ya seyahat ederek doğanın sunduğu canlı renkleri ve şehveti eserlerine yansıttı. Bu dönemde finansal olarak daha güvenli hale geldi ve 1890’da Aline Charigot ile evlendi. 1892’de tüccar Paul Durand-Ruel’in düzenlediği sergi büyük bir başarı kazandı.
Renoir, 1894’te romatizma krizleri yaşamaya başladı ve 1907’de Cagnes’deki Les Collettes arazisine yerleşti. 1910 itibarıyla yürüyemez hale gelse de, eline bağlanan bir fırça ile resim yapmaya devam etti. Eserleri, tüm zorluklara rağmen hayata karşı neşeli ve iyimser bir tutum sergiledi.
1915’te eşinin ölümünden sonra dört yıl daha yaşadı ve 1919’da Paris’e giderek Louvre’a kabul edilen eseri Madame Georges Charpentier Portresini görmekten büyük bir mutluluk duydu. Aynı yıl hayatını kaybeden Renoir, sanat tarihine Empresyonizm’in en büyük ustalarından biri olarak geçti.
