Eugène Delacroix (26 Nisan 1798, Charenton-Saint-Maurice – 13 Ağustos 1863, Paris), hem Empresyonist hem de Post-Empresyonist resmin gelişiminde renk kullanımıyla etkili olmuş, Fransız Romantizminin en önemli ressamlarından biridir. İlhamını çoğunlukla tarihi ve çağdaş olaylardan ya da edebiyattan alan Delacroix, 1832’de Fas’a yaptığı ziyaretle eserlerine yeni bir konu zenginliği katmıştır.
17 yaşına kadar klasik eğitim alan Delacroix, sanatsal ve seçkin ailesinin etkisiyle müzik ve tiyatroya karşı da güçlü bir tutku geliştirdi. 1815’te ünlü akademik ressam Pierre-Narcisse, Baron Guérin’in öğrencisi oldu. Ayrıca Antoine-Jean Gros ile tanıştı ve Baron François Gérard’ın salonlarına genç yaşta katıldı. 1822’deki ilk Paris Salonu katılımı sırasında, gelecekte içişleri bakanı olacak Adolphe Thiers’in desteğini aldı.
Sanatsal Gelişimi ve Üslubu
Çağdaşlarının etkisiyle şekillenen Delacroix, özellikle ressam Théodore Géricault ve İngiliz sanatçılar Richard Parkes Bonington gibi arkadaşlarının yanı sıra Frédéric Chopin ve George Sand gibi kültürel figürlerden ilham aldı. Ancak Victor Hugo ve Hector Berlioz gibi isimlerin Romantik mücadelelerine doğrudan katılmadı.
Delacroix’nın 1822’de Paris Salonu’nda sergilediği ilk büyük eseri Dante and Virgil in Hell, Fransız Romantizminin gelişiminde bir dönüm noktası kabul edilir. Dante’nin İlahi Komedya’sından esinlenen bu tablo, Michelangelo’nun güçlü figür modellemelerini ve Rubens’in zengin renk kullanımı etkilerini taşır. Bu dönemde Géricault ile kurduğu yakın dostluk da sanatının gelişiminde önemli rol oynadı.

Sanatçı, Lord Byron, Dante, Shakespeare ve Orta Çağ tarihi gibi edebi ve tarihi kaynaklardan beslenerek eserler üretti. 1824’te Paris Salonu’nda sergilediği Massacre at Chios,, Sakız Adası’nda Yunanlılar ve Türkler arasında yaşanan dramatik olayları anlatır ve Delacroix’nın hem kahramanca hem trajik duyguları ustaca yansıttığını gösterir. Bu eserinde John Constable’ın manzara resimlerinden ilham aldığı parlak renk kullanımı dikkat çeker.

Delacroix, sanatsal eğitimi derinleştirmek için 1825’te Londra’ya gitti. Burada Turner, Constable ve Sir Thomas Lawrence gibi sanatçılardan etkilendi ve renk kullanımındaki özgürlük anlayışını geliştirdi.
1827-1832 yılları arasında, Delacroix birçok başyapıt üretti. Özellikle The Death of Sardanapalus şehvet, şiddet ve zengin ayrıntılarla dolu sahnesiyle öne çıkar. Aynı dönemde The Battle of Nancy and the Death of Charles the Bold, Duke of Burgundy, (1831) ve Battle of Poitiers gibi tarihi tablolar yaptı. Ayrıca Goethe’nin Faust eserinden esinlenerek hazırladığı 17 litografiden oluşan bir dizi de bu yıllara aittir.

1830’da, Liberty Leading the People adlı ikonik eserini tamamladı. Fransız Temmuz Devrimi’ni konu alan bu tablo, alegoriyi çağdaş gerçeklikle birleştirerek hem sanatsal hem politik anlamda büyük ses getirdi. Bu eser, Delacroix’nın daha dengeli ama etkileyici bir anlatım tarzına geçişini de yansıtır.

1832’de Kral Louis-Philippe’in elçisiyle birlikte Cezayir, İspanya ve Fas’a seyahat eden Delacroix, Fas’ta yaşamın ve doğanın etkisiyle sanatsal vizyonunu daha da genişletti. Bu yolculuk, onun renk kullanımını ve kompozisyon anlayışını özgürleştirdi. Bu dönemin ürünü olan Women of Algiers in Their Apartment (1834), sıcak renk armonisi ve etkileyici detaylarıyla öne çıkar. Convulsionists of Tangier (1837–38) ve Jewish Wedding in Morocco gibi eserleri de bu deneyimin yansımalarıdır.
Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde Delacroix, birçok kamu binasının dekorasyonunu üstlendi. Palais-Bourbon, Palais du Luxembourg, Louvre’daki Galerie d’Apollon ve Saint-Sulpice Kilisesi onun imzasını taşıyan yerler arasındadır. Bu duvar resimleri, Barok dönem tavan süslemelerinin son büyük örnekleri arasında sayılır. Aynı dönemde Versay’daki tarih müzesi için yaptığı Battle of Taillebourg (1837) ve Entry of the Crusaders into Constantinople (1840) gibi büyük tuvalleri tamamladı.

Delacroix, hayatı boyunca birçok otoportre yaptı ve Chopin, George Sand gibi arkadaşlarının da portrelerini çizdi. 1863 yılında Paris’te hayatını kaybettiğinde, geride 6.000’den fazla çizim, suluboya ve baskı bıraktı. Sanatçı günlükleri, Leonardo da Vinci’den bu yana sanatçı yazıları arasında en etkileyicilerden sayılır; bu günlüklerin seçkisi 1951 yılında The Journal of Eugène Delacroix adıyla İngilizce olarak yayımlandı.
Delacroix, Turner ile birlikte, Empresyonizm ve modern sanatın gelişimini doğrudan etkileyen teknik ve estetik yeniliklerin öncüsü oldu. Eserlerindeki enerjik anlatım, şiddet ve trajediye olan ilgisi, renk kullanımındaki duyusal ustalık onu 19. yüzyılın en büyüleyici ve çok katmanlı sanatçılarından biri haline getirdi.