Willem de Kooning (24 Nisan 1904, Rotterdam, Hollanda – 19 Mart 1997, East Hampton, New York, ABD), Soyut Dışavurumculuk (Abstract Expressionism) akımının, özellikle de Aksiyon Resmi (Action Painting) olarak bilinen biçimin önde gelen temsilcilerinden biri olan Hollanda doğumlu Amerikalı bir ressamdı. 1930’lar ve 40’larda figüratif ve soyut tarzlarda paralel olarak çalışan de Kooning, 1945’e gelindiğinde bu iki yönelimi birleştirmeyi başardı. “Woman I–VI” serisi, şiddetli imgelem gücü ve enerjik fırça darbeleriyle büyük yankı uyandırdı. Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde ise manzara resimlerine artan bir ilgi gösterdi.

De Kooning 1916’da, bir ticari sanat ve dekorasyon firmasına çırak olarak girerken, aynı zamanda Rotterdam Güzel Sanatlar ve Teknikler Akademisi’nde gece derslerine katıldı; burada sekiz yıl boyunca eğitim gördü. 1920’de büyük bir mağazada sanat yönetmenine asistanlık yapmaya başladı.
1926’da kaçak yolcu olarak ABD’ye göç eden de Kooning, Hoboken, New Jersey’ye yerleşerek ev ressamı olarak çalışmaya başladı. 1927’de Manhattan’a taşındıktan sonra sanatçı ve eleştirmen John Graham ile ressam Arshile Gorky ile tanıştı; Gorky, hayatı boyunca en yakın dostlarından biri oldu.
Sanatsal Gelişimi ve Üslubu
1928 itibarıyla Paris Ekolü ve Meksika sanatının etkilerini taşıyan natürmort ve figüratif kompozisyonlar üretmeye başladı. 1930’ların başlarında ise biyomorfik şekiller ve sade geometrik formlarla soyutlamaya yöneldi. Bu erken dönem işleri, Gorky ve Graham’ın etkilerini taşırken; Picasso ve Joan Miró’nun sürrealist dilinden de izler barındırır.
Ekim 1935’te de Kooning, WPA (Works Progress Administration) Federal Sanat Projesi’nde çalışmaya başladı. Ancak vatandaş olmadığı için bu projeden 1937’de ayrılmak zorunda kaldı. Yaklaşık iki yıllık bu süre, onun ilk kez tamamen yaratıcı üretime odaklanmasını sağladı. Duvar resmi ve şövale resimleri hazırladı; fakat bazı tasarımları uygulanmadı.
1938’de Gorky’nin etkisiyle, “Two Men Standing, Man,” ve “Seated Figure (Classic Male)” gibi karamsar, ciddi erkek figürleri üzerine çalıştı. Aynı dönemde, “Pink Landscape” ve “Elegy” gibi lirik renkli soyutlamalar da üretti. Bu figüratif ve soyut yaklaşım, 1940’lara kadar devam etti. 1945’e gelindiğinde, bu iki eğilimin “Pink Angels” adlı eserde tamamen kaynaştığı görüldü. 1946’da maddi sıkıntılar nedeniyle ev tipi siyah-beyaz emaye boyalarla çalıştı. Bu dönemin önemli eserlerinden bazıları: Light in August (yaklaşık 1946), Black Friday (1948), Zurich (1947) ve Mailbox (1947–48). Bu işlerin ardından gelen Asheville (1948–49), Attic (1949) ve Excavation (1950) gibi yapıtlar, daha karmaşık ve renkli soyutlamalara dönüştü.

1938’de tanıştığı ve 1943’te evlendiği Elaine Fried de ilerleyen yıllarda önemli bir sanatçı haline geldi. De Kooning, 1940’lardan itibaren Soyut Dışavurumculuk hareketiyle özdeşleşti ve 1950’lerde akımın öncülerinden biri olarak kabul edildi. İlk kişisel sergisini 1948’de Charles Egan Galerisi’nde açtı, aynı yıl Black Mountain College’da ve 1950–51’de Yale Sanat Okulu’nda ders verdi.
Kadın figürü, de Kooning’in sanatında her zaman var olsa da 1950’de bu temaya yoğun bir biçimde eğildi. “Woman I”, uzun süren başkalaşımlar sonrası 1952’de tamamlandı. Bu eser ve onu takip eden “Woman II–VI” (1952–53), “Woman with Bicycle” (1952), “Two Women in the Country” (1954) gibi tablolar, figüratif yapıları ve şiddetli teknikleriyle dikkat çekti. Eleştirmenler, bu kadın imgelerinde modern erkeğin bilinçaltındaki korkuların ve cinsel kaygıların yansıtıldığını belirttiler. Dişil bedenler grotesk, kaba ve neredeyse saldırgan bir şekilde yorumlanmıştı. Bu anlatım dili, Jean Dubuffet’nin kadını daha evrensel sembollerle ilişkilendiren Corps de dame (1950) serisinden oldukça farklıydı.

1955’te yaptığı “Woman as Landscape” adlı eserde, kadın figürü soyut arka planla adeta bütünleşir. Bunu izleyen Police Gazette, Gotham News, Backyard on Tenth Street, Parc Rosenberg, Suburb in Havana, Door to the River, ve Rosy-Fingered Dawn at Louse Point gibi eserlerinde, daha sade fakat renk ve biçim açısından zenginleşen manzara kompozisyonları oluşturdu.
1963’te East Hampton’a kalıcı olarak taşındıktan sonra, “Pastorale” ve “Clam Diggers” gibi eserlerle yeniden kadın figürüne yöneldi. 1960’ların ortasında yaptığı bazı işler, yine kadın bedenine dair hicivli bir dille, gösterişli ve kaygan bir teknikle üretildi. “Whose Name Was Writ in Water” ve “Untitled III” gibi son dönem eserleri, lirik ve ışıklı bir estetikle su yüzeyindeki yansımaları andırır. Bu dönemde ayrıca kil heykellere de yoğunlaştı.

1980’lerde kendisine Alzheimer teşhisi kondu. Sağlık durumunun ilerlemesiyle birlikte bir mahkeme kararıyla mirası vasilere devredildi. Sanatsal üretimi giderek azaldı ancak önceki eserleri yüksek meblağlara satılmaya devam etti. Örneğin Pink Lady (1944), 1987’de Sotheby’s’te 3,6 milyon dolara; Interchange (1955) ise 1989’da 20,6 milyon dolara satıldı. 1989’da Japonya Sanat Derneği tarafından verilen prestijli Praemium Imperiale resim ödülüne layık görüldü.
