Kültür ve sanat kurumlarının birer birer açılmaya başladığı bu günlerde sizlere Türk sanat ortamında önemli bir konuma sahip olan iki özel etkinlikten bahsetmek istiyorum. Hepimize, birbirinden farklı hikayeler içeren, yeni sanatçılarla tanıştığımız ve ya tanıdığımız sanatçıları gördüğümüz sergilerin, etkinliklerin ne kadar iyi geldiği yadsınamaz… Sizlerin de benim kadar özlediğine eminim açıkçası.
Pandemi nedeniyle çok kez ertelenen Contemporary Istanbul’u nihayet fiziki olarak gezme fırsatını yakalayabildik. Önceki edisyonunu çevrimiçi platformda gezdiğimiz fuar türlerinin içinde en iyi örneklerden biriydi aynı zamanda. Türkiye’deki önde gelen çağdaş sanat galerileri ile düzenlediği fiziki ortamdaki fuarı, bu sene bazı yenilikler eşliğinde gezdik. Herkese özel gün ve saat aralığına göre düzenlenen biletler sayesinde, fuarı oldukça rahat ve her galeriye vakit ayırabilecek şekilde gezebildik. Hem sanatçılarla sohbet etme fırsatı bulduk hem de eserlerle birebir bağlantı kurma şansını yakaladık.
Güvenli ve rahat şekilde olarak fuarı gezmenin elverişliliğinin yanında bu yıl ki yeniliklerden biri de ‘Sanatçı Günü’ idi. Çağdaş sanat performansları ve galeriler tarafından eserleri sergilenen tüm sanatçıların katılımı ile her galeri, seçilmiş sanatçılarını fuara davet ederek koleksiyonerlerle sanatçılarını bir araya getirdi. Eserlerin hikaye ve tekniklerini sanatçılardan dinlemek, onlarla tanışma fırsatı bulmak, fuara değer katan bir başka özellikti diyebilirim. Her yıl Contemporary Istanbul bünyesinde düzenlenen ‘Plugin’ bölümü de görülmesi gereken bölümler arasındaydı. Esra Özkan küratörlüğünde ‘post-…’ teması üzerinden insan-makine iletişimindeki akışa, yapay zekaya, insan-sonrası tartışmalarına ve biyosanat gibi üretim şekillerine yer veren sergi, dijital sanat ve medya sanatına değer katan en önemli sergilerden biri. Bu yıl 8. edisyonu ile izleyiciyle buluşan sergide hem yerli hem de yabancı sanatçılar yer aldı. Sanatı yeniden deneyimleme ve sanatın iyileştirici gücünü hissettirme hedefiyle bu yılki fuarı gerçekleştiren Contemporary Istanbul, hem sanat sektörünün hem de sanatseverlerin beğenisini toplamış oldu diye düşünüyorum.
Bahsetmek istediğim bir diğer sanat etkinliği, Türk sanat sektöründe bence özel bir yere sahip olan Olimpos Sergileri olacak. Dünyaca ünlü sanatçımız Taner Ceylan’ın Olimpos’taki zeytin bahçesinden ilhamla hayata geçen sanat projesi bu yıl ikincisi ile sanatseverle buluştu. Bu sanat projesine koleksiyonerler ve sanat profesyonelleri maddi yardımlarıyla destek verirken Taner Ceylan da projeye her yıl mentorluk ediyor, kariyerinin başında olan sanatçılara alan açma fırsatı sunuyor. Geçen yılki sergide ‘Portre’ teması karşımıza çıkarken bu yıl ‘Peyzaj’ teması üzerinden hazırlanan seçkiyi görüyoruz. Bence Olimpos Sergileri’ni özel kılan bir diğer özelliği de kesinlikle mekan seçimleri. Mekanlar o kadar büyülü ki ve eserlerle o kadar iç içe geçiyor ki, bir sanatsever olarak memnun kalmamanız neredeyse imkansız. Sergi, bu yıl önceden Zülfaris Sinagog’u olarak bilinen şimdilerde ise adı Zülfaris Karaköy olarak anılan mekanda gerçekleşiyor. Ben sergiyi Taner Ceylan Studio Koordinatörü Saliha Yavuz ile gezme şansı yakaladım. Sanatçıların arasında peyzaj için özel iş üretenler de var halihazırda bu temaya uygun işleri bulunanlar da… Bence, bütün seçki arasındaki bağlantı inanılmaz bir uyum içerisinde Zülfaris’in içine yerleştirilmiş. Resim, heykel, fotoğraf ve desen olarak üretilmiş manzara işleri karma olarak yer alıyor. Gezerken ayrı çıktıktan sonra ayrı bir his ile ayrılıyorsunuz bu sergiden. Bu hissin, Taner ve sanatçılar arasındaki müthiş uyumdan geldiğini düşünüyorum. Her biri ile özel iletişim kuruyor ve tecrübeleriyle onlara destek olurken yol gösteriyor. Her yıl sanat tarihinin temel konularından birine odaklanacak olan sergi projesi yanında hazırlanan kitap projesi olarak da devam edecek.
Umarım bu özel sergilerle vaktinizi bir nebze olsun keyifli hale getirebilmişimdir. Pandemi gölgesinde sanata tutunmaya devam edelim. Sanatla kalın…