İstanbul Modern Sinema, 11 – 21 Ocak tarihlerinde Oscar’ın Yabancıları adlı seçkiyi sinemaseverlerle buluşturuyor. “Yabancı Dilde En İyi Film” Oscar’ına aday 13 filmin gösterileceği seçkideki yapımlardan 7’si son dokuza kalan filmler arasında bulunuyor.
İstanbul Modern Sinema, Başka Sinema işbirliğiyle ve Türk Tuborg A.Ş.’nin katkılarıyla, 90. Akademi Ödülleri’nde “Yabancı Dilde En İyi Film” kategorisine aday filmlerden oluşan bir seçki sunuyor.
Oscar’ın Yabancıları, Oscar adayı olmalarına rağmen Hollywood kulvarının dışında, dünya festivallerinde başarılı olmuş, farklı dil ve kültürlerden filmlerin buluştuğu bir kategoriyi temsil ediyor. 11-21 Ocak 2018 tarihleri arasında düzenlenen Oscar’ın Yabancıları programının bu yıl öne çıkan filmleri arasında Avrupa ve dünya sinemasından önemli isimler yer alıyor.
13 filmin izleyiciyle buluşacağı programda; Arjantinli yönetmen Lucrecia Martel’in açılışını Venedik’te yaptığı, uzun bir aradan sonra beklenen dönüş filmi “Zama”, Ruben Östlund’un çağdaş sanata dair güçlü bir taşlama sunduğu ve karşılığında Cannes’dan Altın Palmiye’yle dönen “Kare” ve İstanbul Modern Sinema’nın 2013 yılında adına toplu gösterim düzenlediği Michael Haneke’nin yine Avrupa’da çıkışsız bir burjuva ailesi resmi çizen yeni filmi “Mutlu Son” programda yer alacak.
Oscar’ın Yabacıları
’93 YAZI, 2017
İspanya
Yönetmen: Carla Simón
Altı yaşındaki Frida, annesinin ve babasının hayatlarını kaybetmeleri üzerine dayısı ve yengesi tarafından evlat edinilir. Artık onu yeni bir hayat ve yuva beklemektedir. Ancak anne özlemini içinden atamayan Frida, yaşadığı travmayla nasıl mücadele edeceğini bilemez ve yeni ortamına bir türlü uyum sağlayamaz. Yeni ailesi ise tüm zorluklara rağmen Frida’nın mutluluğu için elinden geleni ardına koymacaktır. Carla Simón bu ilk uzun metrajlı filminde, yetim kalmış bir çocuğun portresini duygu sömürüsüne kaçmadan dokunaklı bir şekilde beyazperdeye taşıyor.
BEDEN VE RUH, 2016
Macaristan
Yönetmen: Ildikó Enyedi
Beden ve Ruh, içine kapanık bir adam ve kadın arasındaki mistik aşk hikayesini konu alıyor. Budapeşte yakınlarında bir mezbahada finans müdürü olan Endre, denetime gelen Maria için daha ilk karşılaşmadan itibaren yoğun duygular beslemeye başlar. Ancak hislerini ne kendisine ne de Maria’ya açabilir. Aşırı detaycı ve titiz, bir o kadar da içine kapanık Maria ile Endre bir süre sonra tesadüfen aynı rüyayı gördüklerini fark eder. Gerçek hayatta dışa vuramadıkları aşkları her gece buluştukları masalsı ortamda derinleşir. Şiirsel anlatım ile sert gerçekliği ustaca harmanlayan film, 2017’de Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’ya layık görülmüştü.
FOXTROT, 2017
İsrail, Almanya, Fransa, İsviçre
Yönetmen: Samuel Maoz
İlk uzun metrajlı filmi Lübnan (Lebanon) ile tanıdığımız Samuel Maoz’un yeni filmi Foxtrot’ta, filme adını veren dansın bir adım ileri bir adım geri hareketleri gibi, tüm karakterler ne yaparlarsa yapsınlar sonunda yine kaderlerini değiştiremiyorlar. Üç perdeden oluşan bir tiyatro oyununu da andıran bu dikkatle tasarlanmış filmin ilk perdesinde askerdeki oğlunun ölüm haberini alan bir anne baba ve yas sürecinde onlara “destek” olup yol göstermeye çalışan ordu mensuplarını izliyoruz. Ardından gelen bölümlerin sürprizlerle dolu gelişmelerinin hepsi savaşın anlamsızlığının ve sonuçlarının bireysel etkilerinin altını ustaca çiziyor. Uzun süre hafızalarda kalacak bu psikolojik gerilim, Venedik Film Festivali’nde Gümüş Aslan Büyük Jüri Ödülü’ne layık görülmüştü.
HAKARET, 2017
Lübnan, Fransa
Yönetmen: Ziad Doueiri
Farklı siyasi görüşlere sahip iki adamın arasındaki anlaşmazlık önce hakarete sonra da ulusal bir krize dönüşüyor. Lübnan Hristiyan Partisi’nin sadık destekçisi, aşırı sağ görüşlü Tony, mahallesine yapılan inşaattan şikayetçi olur ve şantiyede ustabaşı olarak çalışan ancak çalışma izni bulunmayan mülteci Filistinli Yasser ile tartışır. Tartışma sırasında sarfedilen bir hakaret, bu iki adamın kendilerini mahkemede bulmalarıyla sonuçlanır. Olay, çok geçmeden tüm ülkeyi ilgilendiren daha derin ve politik bir meseleye dönüşür. Başrol oyuncusu Kamel El Basha’ya Venedik’te En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandıran film, Lübnan’ın iç krizlerine kişiler üzerinden yaklaşan politik bir dram.
KALP ATIŞI DAKİKADA 120, 2017
Fransa
Yönetmen: Robin Campillo
ACT-UP, dünyanın dört bir yanında AIDS farkındalığı yaratmak için çalışan aktivist bir sivil örgüttür. ACT-UP Paris’in tüm üyelerinin hedefi ise, hem toplumu hastalıktan korunma yolları hakkında bilinçlendirmek hem de ilaç şirketlerini çıkarlarını bir kenara bırakmaları konusunda ikna etmektir. Filmde bir yandan yaşam mücadelesi verirken bir yandan da yaşamın kendisinden vazgeçmeyen, eğlenmeyi, aşık olmayı ve tutkuyu hiç unutmayan grubun direniş yöntemleri de bir o kadar tutku dolu. Robin Campillo bu yıl Cannes’da Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülen filminde, insani yönleriyle öne çıkardığı aktivistlerin hayatlarını mizahla, şefkatle ve içtenlikle perdeye taşıyor.
KARE, 2017
İsveç, Danimarka, Fransa, Almanya
Yönetmen: Ruben Östlund
Bir modern sanat müzesinin saygın küratörü Christian, yanından geçenleri başkaları için fedakarlığa davet eden, onlara sorumlu insanlar olduklarını hatırlatan “KARE” adlı bir yerleştirmeyi sergilemeye hazırlanmaktadır. Bu süreç içerisinde bir yandan kişisel hayatındaki sorunlar bir yandan da müzenin yaptığı bir tanıtım kampanyasının sonuçlarıyla mücadele ederken trajikomik bir varoluş krizine sürüklenecektir. Zekice yazılmış senaryosuyla izleyeni güldürdüğü kadar düşünmeye de iten film, Cannes’da Altın Palmiye’ye layık görüldü ve bu yılın en çok konuşulan sinema olaylarından biri oldu.
MUHTEŞEM KADIN, 2017
Şili
Yönetmen: Sebastián Lelio
2013 yılında Gloria filmiyle övgü toplayan Sebastian Lelio yeniden çarpıcı bir hikayeyle karşımızda. Kendinden yaşça büyük sevgilisi Orlando’yu aniden kaybeden trans kadın Marina, yaşadığı şok, acı ve yalnızlıkla baş etmeye fırsat bulamadan, kaybettiği sevgilisinin ailesi, doktorlar ve polis tarafından cinsel kimliği hedef alınarak dışlanmanın ve hor görülmenin ağırlığına göğüs germek zorunda kalır. Marina’nın yaşadıkları üzerinden bir yandan cinsel kimlik ve trans bireylerin hakları gibi güncel meseleleri derinlemesine tartışan filmin konuya son derece tarafsız yaklaşması da en az başarılı oyunculuklar kadar dikkat çeken yanlarından.
MUTLU SON, 2017
Avusturya, Fransa, Almanya
Yönetmen: Michael Haneke
Fransa’nın kuzeyindeki Calais’de, Luarent ailesi burjuva bir yaşam sürdürmektedir. Beklenmedik bir şekilde küçük torunları Eve’in de yanlarına yerleşmesi ve üç kuşak bir arada yaşamaya başlamalarıyla beraber ailenin kirli geçmişi, suçları, intikam ve bastırılmış duyguları açığa çıkacaktır. Avusturyalı usta yönetmen Michael Haneke’nin kendine özgü, karanlık ve rahatsız edici üslubuyla duyarsız ve işlevsiz bir aile portresi çizdiği son filmi, bu yıl Cannes’da Altın Palmiye için yarıştı.
PARAMPARÇA, 2017
Almanya
Yönetmen: Fatih Akın
Katja, Türkiyeli bir Kürt olan kocasını ve oğlunu Hamburg’da ırkçı bir grup tarafından gerçekleştirilen terör saldırısında kaybeder ve bir yandan onların yasını tutarken, bir yandan da mahkemede adalet arayışına girer. Ancak adli sistem çökmüştür ve artık kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir kadın olarak kendi adaletini sağlamak için zorlu bir yolculuğa çıkacaktır. Fatih Akın’ın yazıp yönettiği ve Almanya’daki ırkçı cinayetlerin kurbanlarına adadığı filmde Diane Kruger, hafızalardan çıkmayacak performansıyla bu yıl Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görüldü.
SADAKAT, 2017
Belçika, Fransa, Hollanda
Yönetmen: Michaël R. Roskam
Gino, başına buyruk bir yarış pilotu olan Bénédicte’e ilk görüşte aşık olur ve heyecanlı, tutkulu ve koşulsuz bir ilişkiye başlarlar. Gino’nun ise çevresindeki herkesi incitebilecek kirli bir sırrı vardır. Ancak kadere ve tüm zayıflıklarına göğüs gerecek olan bu çift, birlikteliklerini sürdürebilmek için amansız bir mücadeleye girişeceklerdir. Aksiyon, romantizm ve dramayı ölçülü bir şekilde harmanlayan film, dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yaptı.
SEVGİSİZ, 2017
Rusya, Fransa, Belçika, Almanya
İlişkileri çoktan sona ermiş, boşanmanın eşiğinde bir çift, her ikisinin de sevmediği ve hayatlarında istemediklerini açıkça ifade ettikleri on iki yaşındaki oğulları, Andrey Zvyaginstev’in gerilim ve dram yüklü yeni filminin odağında. Ansızın ortadan kaybolan çocuklarını bulma çabaları sırasında yaşananlar işlevini kaybetmiş kamu kurumlarına, teknolojiye boğularak birbirinden kopmuş bireylere ve nesilden nesile aktarılan travmaya ayna tutuyor. Bu çok katmanlı gerilim dolu dram, sevgiden yoksun yıkılmakta olan bir ailenin portresinin yanı sıra, yoğun bir toplumsal eleştiri sunuyor.
THELMA, 2017
Norveç, İsveç, Fransa, Danimarka
Yönetmen: Joachim Trier
Norveç’in son dönemlerde öne çıkan yönetmenlerinden Joachim Trier yeniden bir büyüme hikayesi ile karşımızda. Şehirde üniversiteye gitmek için köydeki evinden ve tutucu ailesinden ilk defa ayrılan çekingen Thelma’nın yaşadıklarını izliyoruz. Thelma, sınıflarından birindeki başka bir kıza aşık olmasıyla hem yaşadığı duygu yoğunluğuna hem de açığa çıkan doğa üstü güçlerine anlam vermeye çalışıyor. Yetiştiriliş tarzından içine işlemiş doğrular, ailesinin baskıcı tutumu ile iç dünyasında yaşadıklarının çatışması arasında kendini bulmaya çabalıyor. Açılış sahnesinden itibaren izleyiciyi kendine bağlayan bu etkileyici film dünya prömiyerini Toronto Film Festivalinde yapmıştı.
ZAMA, 2017
İspanya
Yönetmen: Lucrecia Martel
Antonio di Benedetto’nun aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan Zama, 18. Yüzyılda İspanya’nın sömürgelerinden Paraguay’da yargıçlık yapmakta olan ve uzun süredir terfi bekleyen Diego De Zama’nın hikayesini anlatıyor. Yapımcıları arasında Pedro Almodovar ve Gael Garcia Bernal’in de yer aldığı filmin kahramanı Diego de Zama, kendisine verilen sözlerin yerine getirilmemesinden, beklemekten, ailesinden uzak olmaktan ve adaletin işleyişinden bunalarak kendi yöntemleriyle çözüme ulaşma yoluna gider. Lucrecia Martel’in dokuz yıl aradan sonra çektiği yeni filmi Güney Amerika’nın göz alıcı doğası fonunda, etkileyici sinematografik yaklaşımıyla da öne çıkan bir başyapıt.