Paul Gauguin (7 Haziran 1848, Paris – 8 Mayıs 1903, Atuona, Hiva Oa, Fransız Polinezyası), eserlerinde ruhsal ve duygusal deneyimleri “ilkel” bir ifade diliyle yansıtmaya çalışan Fransız ressam, baskı sanatçısı ve heykeltıraştı. Sanatı genellikle Post-Empresyonist, Sembolist ve Sentetist akımlar içinde değerlendirilir. Özellikle Vincent van Gogh ile kurduğu çalkantılı dostluğu ve Tahiti’de sürgün hayatı, onu modern sanat tarihinin en özgün figürlerinden biri haline getirdi. Gauguin’in radikal deneyleri, 20. yüzyıl avangard sanatının şekillenmesinde önemli rol oynadı.
Sanata ilgisi, Arosa’nın sanat koleksiyonu ve birlikte resim yaptığı borsacı arkadaşı Émile Schuffenecker aracılığıyla başladı. Kısa sürede eğitim almaya başladı, modelden çizim yaptı ve 1876’da “Landscape at Viroflay” adlı tablosu Salon’a kabul edildi. Bu dönemde Manet, Cézanne, Monet ve Pissarro gibi sanatçılardan eserler topladı.

1874 civarında Camille Pissarro ile tanışan Gauguin, onun mentörlüğünde sanatsal tekniklerini geliştirmeye başladı. 1880’den itibaren birkaç Empresyonist sergide yer aldı, yazlarını Pissarro ve Cézanne ile birlikte geçirerek stilini derinleştirdi. Ancak zamanla doğrudan gözleme dayalı Empresyonizm’den uzaklaştı. 1886’da katıldığı sekizinci Empresyonist sergide, Georges Seurat’nın eserlerinin gölgesinde kalan Gauguin, hayal kırıklığı yaşadı. Aynı yıl Bretonya’nın Pont-Aven kasabasına taşındı ve daha sade, ilkel bir yaşam biçimine yöneldi.
1887’de ressam Charles Laval ile birlikte Martinik’e giden Gauguin, burada yaptığı resimlerle Empresyonist tekniklerden uzaklaştı; düz renk blokları, modüle edilmemiş yüzeyler ve sembolik imgeler kullanmaya başladı. Aynı dönemde kendi Peru kökenini, sanatsal vizyonunun bir parçası olarak sunmaya başladı.
1882’de borsa çökünce işsiz kalan Gauguin, bu durumu fırsata çevirerek kendini tamamen sanata adadı. Maddi sıkıntılar arasında ailesini Rouen’e, ardından Danimarka’ya taşıdı. Ancak eşinin ailesi tarafından dışlanan Gauguin, 1885’te büyük oğlunu da alarak Paris’e döndü.
1888’de Pont-Aven’a döndüğünde Émile Bernard ve Paul Sérusier gibi genç sanatçılarla tanıştı. Burada “Sentetizm” adını verdiği stilini geliştirdi: net hatlar, geniş renk yüzeyleri ve sembolik anlamlar üzerine kurulu bir anlatım dili. “Vision of the Sermon” (1888) bu yaklaşımın öncülerindendir.

1888’in sonunda Gauguin, Vincent van Gogh’un davetiyle Arles’a gitti. Van Gogh’un kurmayı planladığı “Güney Stüdyosu” projesi için büyük umutlar besliyordu. Ancak kısa sürede sanatın amacı üzerine tartışmalar yaşandı. Aralarındaki gerginlik, van Gogh’un kulak kesme olayıyla doruğa ulaştı. Geleneksel anlatıya göre van Gogh kendi kulağını kesti; ancak bazı sanat tarihçileri, Gauguin’in bir kılıçla kulağı kesmiş olabileceğini savunur.
1891’de Fransa’dan ayrılarak Tahiti’ye yerleşen Gauguin, burada yerel kültürü idealize eden, spiritüel temalara yönelen eserler üretti. “Fatata te miti” (1892) ve “Manao tupapau” (1892), bu dönemin öne çıkan yapıtlarıdır. Geleneksel Batı sanat anlayışından uzaklaşmak için ahşap heykeller ve tahta baskılar yaptı.

1893’te Fransa’ya döndü; ancak beklediği ilgiyi görmeyince 1895’te Tahiti’ye kalıcı olarak geri döndü. 1897’de başyapıtı kabul edilen “Where Do We Come From? What Are We? Where Are We Going?” adlı eserini tamamladı. Figürler aracılığıyla yaşam ve ölüm üzerine metafizik bir anlatım kurduğu bu eser, onun olgunluk döneminin zirvesi olarak kabul edilir.

1901’de Marquesas Adaları’na taşındı. Hiva Oa’da “Haz Evi” adını verdiği, Maori mimarisinden esinlenen bir ev inşa etti. Sağlığı frengi nedeniyle hızla bozuldu, ama yazmaya ve çizmeye devam etti. 1903’te, yalnız ve hasta bir halde yaşamını yitirdi.
Gauguin’in mirası derindir. Hem sanatsal biçim açısından hem de yaşam tarzı bakımından dönemin materyalist kültürüne karşı bir başkaldırıyı temsil eder. Renk kullanımında gösterdiği cesaret, soyutlamaya verdiği önem ve “ilkel” olanı yüceltmesi, sonraki kuşakları etkiledi. Nabis grubu, Edvard Munch, Henri Matisse, Ernst Ludwig Kirchner ve özellikle Pablo Picasso gibi sanatçılar, Gauguin’in estetik ve düşünsel mirasından beslendiler.