Francisco Goya (d. 30 Mart 1746 – ö. 16 Nisan 1828), Romantizm akımının önde gelen isimlerinden olan İspanyol ressam ve gravür sanatçısıdır. İspanyol saltanatının saray ressamı olarak çalışan Goya’nın eserlerinin yaşadığı döneme ait bilgi veren önemli belgeler olduğu söylenmektedir. Portreleriyle de ün kazanmış olan ressam, sanatındaki yaratıcı, yıkıcı öğeler ve cesur resimleriyle kendisinden sonra gelen Manet, Picasso ve Francis Bacon gibi isimleri etkilemiştir.
30 Mart 1746’da Zaragoza yakınlarında Fuentetodos köyünde dünyaya gelen Francisco Goya’nın babası Jose Goya için kimi ”yaldızcı” kimi ”çiftçi” der. Goya ilk resim denemelerini Zaragoza’da yapmıştır
Goya, renkleri, son derece tabii, adeta dahiyane bir şekilde kullanmaktaydı. Teferruata pek önem vermemekteydi, denemelerinden sonra Madrid kapıları Goya’ya açılmıştı. Genç sanatkar başkentte eniştesi Bayeu ile çalışmaya başladı. O çağlarda, sivrilen bir ressamın İtalya’ya gitmesi adetti. Goya da bu geleneğe uydu. Beş yıl kadar Napoli, Roma ve Parma’da dolaştı. Birbirinden şatafatlı tabloları incelerken daha ziyade bu eserlerin tekniğiyle ilgilendi. Bu arada Parma’da tertip edilen bir resim yarışmasında birincilik almayı da başardı (1771).
Goya önce Zaragoza’ya oradan da Madrid’e döndü. O devreye ait tablolarında Velazquez‘in açık etkisi görülmekteydi. Bu büyük İspanyol ressamından esinlenmekle Goya hem daha soylu bir üslup sahibi oldu hem de günden güne bir zerafet kazanmıştı. O çağlarda Avrupa’da söz sahibi olan neoklasik Alman ressamı Mengs’in etkisinden de kendini kurtarmayı başardı.
Başlangıçta portre çalışmalarını manzara resimlerine, tercih eden sanatkar, zamanla ilgisini kişilerin iç dünyalarına yöneltmişti. Goya artık modelin rengi ve duruşu kadar ona hayat veren duyguları da görmeye, anlamaya başlamıştı. Ekonomik durumu günden güne düzelen sanatkar 1780’de Akademi üyeliğine seçildi.
1788 yılında İspanya Kralı 4’üncü Carlos’un ressamları arasına katılan Goya, 1799’da Saray’ın baş ressamı olmuştur. Bulunduğu mevkiye rağmen disiplin nedir öğrenemedi. Her zaman aklına estiği gibi hareket eden; Goya değerinin farkındaydı. Hele kişiliğini bulduktan sonra en yüce kişilerin portrelerini yaparken dahi dalkavukluğa kaçmadı; gerçekçilikten bir an bile uzaklaşmadı. 17’nci yüzyılın sonlarına doğru, Sevilla şehrinde bulunduğu bir sırada ağır bir hastalığa yakalandı ve bunun sonucunda tamamen sağır oldu.
Bu ağır darbe yetmiyormuş gibi, 1808 yılında İspanya tarihi için kara bir devir başladı. Napoleon ülkeyi zaptetmeye kalktı. İspanyollar da inatçı bir ruhla yurtlarını savununca, her yer kana bulandı. İkinci darbe Goya’yı çok değiştirdi.
Değerli sanatkar artık renk sarhoşu değildi. Koyu renkleri, bilhassa siyahı, geniş ölçüde kullanmaya başlamıştı. Bu arada Goya’yı üzen bir olay daha oldu. Bazı tablolarından ötürü değerli sanatkarı Engizisyon Mahkemesi’nin huzuruna çıkardılar. Bu olay Goya’nın İspanya’ya olan sevgisini yok etmişti.
Goya, ikinci bir defa daha Engizisyon Mahkemesi’nin eline düşerse yakasını kurtaramayacağını anladı. Oniki yıldan beri dul olan Goya 1824’te tedavi olmak bahanesiyle İspanya’dan ayrılıp Fransa’ya yerleşti. 1826’da beş oğlundan sağ kalan biricik evladı Javier’i görmek amacıyla İspanya’ya gittiyse de kısa bir süre sonra tekrar Fransa’ya döndü.
Çağını yansıtan figürlü kompozisyonlarının yanı sıra çok sayıda portresi ve ünlü çıplaklarıyla (Çıplak Maya, Aynaya Bakan Venüs, vb.) tanınan; desen, gravür ve yağlıboya çalışmalarında olağanüstü başarı gösteren Goya, resim başyapıtlarını vermiş bir sanatçı oiarak tanınmaktadır.
Francisco Goya, 16 Nisan 1828 tarihinde Fransa, Bordeaux’da 82 yaşında ölmüştür. Geride beş yüze yakın yağlı boya tablo ve fresko, üç yüz kadar litograf ve yüzlerce çizim bırakmıştır. Modern sanatın öncülerinden biri olarak kabul edilen Francisco Goya’nın eserlerinin büyük bir bölümü Madrid‘de Museo del Prado‘da sergilenmektedir.