Soyut dışavurumcu akımın en önemli temsilcilerinden ressam Jackson Pollock (28 Ocak 1912 – 11 Ağustos 1956), 20. yüzyılın en önemli sanatçılarındadır. Damlatma tekniği (drip painting) ile boya karıştırma, fırça kullanımı gibi alışılagelmiş uygulamaları bir kenara bırakmış. Yere serdiği devasa boyutlardaki tuval bezleri üzerinde hareket ederek boyayı dökme, damlatma, fırlatma suretiyle sonradan aksiyon/hareket resmi adı verilen resimler yapmıştır.
Paul Jackson Pollock, 28 Ocak 1912’de Stella May MacLure ve Le Roy Pollock’un beşinci çocukları olarak dünyaya geldi. Bir ölçümcü ve yol işçisi olan babası, evden uzakta çalışıyordu. Otoriter yapıdaki annesinin, yetişkin biri olduğunda uzlaşmaz ve aykırı bir kimliğe sahip olmasında etkisi büyüktür. Hayatı boyunca otorite tanımayan asi kişiliği ve alkolizm gibi problemleri, işinden olduğu gibi okuduğu okullardan da atılmasına neden olmuştu.
1921’de ailesinden ayrılarak Los Angeles’a giden ağabeyi Charles’ın The Dial sanat dergisinin baskılarını eve göndermesiyle Pollock’un modern sanatla ilişkisi başlamıştı. 1928 yılında Los Angeles’a giden Pollock, El Sanatları Yüksek Okulu’nda ilüstratör ve ressam Frederick John de St. Vrain Schwankovsky’nin atölyesine girer. Ancak 1929 yılında okuldan atılır, daha sonra tekrar kabul edilir bu sefer okul yönetimiyle yaşadığı sorunlardan dolayı tekrar okuldan çıkarılır. 1930 yılı, New York’a taşınan Pollock için çok önemli bir yıl olur. Greenwich House’da Ahron Ben-Shmuel’in heykel sınıfına, ardından da Thomas Hart Benton’ın Sanat Öğrencileri Birliği’ndeki resim atölyesine katılmayı başarır.
Pollock, bu dönemde The Flame gibi resimler yaparak yavaş yavaş somut resimden uzaklaşarak, Avrupa avangardına yaklaşır. Resimde karmaşık ton değerleri dikkati çekmektedir. Resmin dinamik bir kurgusu vardır. Orta kısımda çapraz iki ana hareket, seyredenin bakışlarını sağ ve sol olmak üzere her iki yöne yönlendirmektedir.
Pollock 1939 yılında artan psikolojik sorunları nedeniyle Carl Gustav Jung (yirminci yüzyılın önde gelen psikologlarından) ekolünden olan psikoterapist Dr. Joseph Henderson’a başvurur, yaptığı bu görüşmeler sanat hayatında önemli rol oynar. Bir yıldan fazla süren tedavinin sonunda, 1940’ta Dr. Henderson’un New York’tan ayrılmasıyla Pollock tedaviye aynı ekolden olan Dr. Violet Staub de Laszlo ile devam eder. Tedavisinde resim çalışmaları önemli rol oynamıştır.
1940’ların başında figüratif resimler yapan Pollock, özellikle Picasso, Miro ile Arshile Gorky’den etkilenmeye başlamıştır. Etkilendiği bu sanatçıların eserlerinden öğrendikleri ile Azteklerin ve Amerikan yerlilerinin imgeleri ve Jung’un simgelerinin birbirine karıştığı soyut gerçeküstü resimler ortaya çıkarır.
1940’ların ortalarında Pollock’un eserlerinin ayırt edici özelliği, hızlı uygulama, biçimsel ve tematik çoğulculuk, doğaçlama ve formların perdelenmesi olarak değerlendirilebilir. 1940’lı yılların başında yaptığı resimleri Totemik Dönem olarak adlandırılmaktadır.
Kuzey Amerika yerlilerinden ödünç alınan totem kelimesi, kabilelerin, korucu addettikleri bir hayvan veya bitkiyle özdeşleştiği toplumsal bir sistemi ifade eder. Kabilenin her üyesi totem hayvanıyla özdeşleşmiştir ve ona tapar. Hayvan ile kurulan bu güçlü özdeşlik bağına Pollock, Totem I ,Totem II adlı eserlerinde yer vermiştir.
Sanatçı 1943 yılında Peggy Guggenheim’dan (ABD’li sanat koleksiyoncusu) evine duvar resmi yapması için teklif alır. İlk büyük boyutlu çalışması olan Mural isimli duvar resmini 1944 yılının başında tamamlamıştır. Gerçeküstücülerin otomatizmini kullanarak hocası Benton’ın kompozisyon anlayışı doğrultusunda soyut dışavurumcu bir çalışma olarak yaptığı eser, kendi üslubunun ilk örneği olarak değerlendirilmekteydi. Bir bakışta bir an için siyah kalın yaysı etkilerle yapılmış kalın formlar etkili gözükürken, aniden bu etki yerini beyaz renkli alanların egemenliğine vermektedir. Hatta daha sonraları da sarı renkli etkiler de ön plana çıkar. Bu nedenle, seyircinin gözlemleri sürekli değiştiğinden, yapıtın ana fikri kavramı tamamen ortadan kalkmaktadır. Aynı zamanda 1943 yılında ilk kişisel sergisini açmıştır. Ancak asıl çıkışını 1947-1951 yıllarında gerçekleştirmiş olduğu kendi özgün tarzı olan damlatma tekniği ile yapmış olduğu resimleriyle elde eder.
Galaxy eseri, Pollock’un ilk dripping (damlatma tekniği) resimleri serisine aittir, şekilsiz, parlak renkli şekiller akıtma serileriyle kaplanmış, daha çok da beyaz ile.
Jackson Pollock resim sanatına iki yeni yaklaşım getirir.
All over kompozisyon: Ressam, resmini oluşturan öğeleri tablonun bütün yüzeyine dağıtır, öyle ki plastik alan, ilgi odağının öne çıkarılması nedeniyle o ana kadar daima eksik kalan bir bütünlüğe kavuşur. Bu tür bir düzenleme, resimde yeni bir dönem başlatmaktadır, zira düzlemin tamamının kullanılmasına ve başlangıçtaki tutarlılığın korunmasına olanak verir. İzleme sırasında tuvalin üzerinde gezinen göz, eşit bir yoğunlukla, yüzeyin bütün kısımlarını keşfeder. Pollock bu yöntemi kullanan ilk ve tek kişidir.
Dripping: Kimi zaman akışkan maddeyle yapılmış bir resmi, bir çubuk yardımıyla tuval üzerine yansıtmaktadır, kimi zaman da yere konulmuş bir tuval üzerine doğrudan doğruya bir kaptan boya damlatılması şeklinde yapar resimlerini. Bu yöntem de dripping diye adlandırılır.
1950’li yıllarda CIA’in, Sovyetler Birliği’ne karşı propaganda savaşının bir parçası olarak kültürel girişimleri finanse ettiği, bu nedenle Amerikan soyut dışavurumcu sanatçılar bir araya getirerek bir grup oluşturulduğu ve ortak sergiler açmaları sağlandığı, siyasi ve kültürel vakıflar, CIA destekli hayır amaçlı yardım kuruluşları, bu sanatçıların sergilerini organize ettiği ve resim satın alarak da sanatçılara destek olduğu yazılır. Pollock da desteklenen sanatçılar arasındaydı. Ancak CIA’in soyut dışavurumculuk akımına desteği hala tartışmalı bir konudur.
1956’da Pollock alkolizmine yenilerek resim yapmayı ve çizmeyi bırakır. Bir ikon haline getirilmişti, ünlü ve zengin olmuştu ama kendini mutsuz, yalnız ve anlaşılamamış hissediyordu. Evliliği kötü gitmekteydi bu yüzden, eşi ile ayrı yaşamaya başladılar. 18 ay boyunca hiç resim yapmadır. 11 Ağustos 1956 gecesi otomobiliyle kaza yaparak, yaşama veda eder.