Sanatçı Melis Buyruk’un iki buçuk senedir üzerinde çalıştığı “Habitat” serisinden 17 yeni
eseri, 20 Temmuz-30 Ağustos tarihleri arasında New York’ta yer alan Leila Heller Gallery’de
sanatseverlerle buluşuyor. Habitat: Bloom başlığında sergilenen çalışmalarda insan,
hayvan ve bitkilere ait doku ve parçalar bir araya gelerek yeni hibrit yaşam formları
oluşturuyor. Altıncı solo sergisini gerçekleştiren Buyruk, Dubai’den sonra yurt dışında
düzenlenen ikinci sergisiyle izleyici karşısına çıkıyor.
Habitat: Bloom”da yer alan çalışmalar, alternatif bir doğa tasvirine işaret ediyor. Doğanın
kendi içindeki dinamik ve dengeye mercek tutan eserlerde yer alan her bir doku ve parça
fiziki hayatta yaşayan türleri ve dolayısıyla da yaşamı temsil ediyor. Doğadaki her parçanın
biricikliğinden ilham alan sanatçı, birbirini tekrar eder gibi gözüken her dokuyu ve formu tek
tek elde üretiyor. İlk bakışta tanıdık gelen ancak detaya indikçe tanımlanamayan biçimlerle
karşılaşılan çalışmalarda sanatçı alışılmadık bir kurgu oluşturuyor.
Üretimlerde karşımıza çıkan altın, platin, bakır ve sedef gibi metaller evrenin ışığını ve
gücünü, yaşamın devamlılığını simgelerken, işlerin bütünü teknik olarak çok detaylı ve titiz
bir süreçte ortaya çıkıyor. Buyruk’un Habitat: Bloom” sergisinin merkezinde, geçmiş
çalışmalarından ayrışır bir boyutta dikkat çeken 2×2 metre ölçülerindeki eseri yer alıyor.
Farklı türlerin birleşmesinden doğan hibrit canlı formların da yer aldığı fantastik dünya, rutin
bir döngüde süre gelen tekrarların içindeki farklılıkları yakalıyor. Sanatçı üretimlerini
gerçekleştirdiği süreci “çiçek açtığı, mutlu ve umutlu bir dönem” olarak tanımlıyor.
“Melis Buyruk’un görsel olarak çekici, teknik olarak göz kamaştırıcı ve kavramsal olarak
cüretkâr son çalışmaları; bazen altın varak, bakır veya platin ile vurgulanan ve yanlarda LED
aydınlatma ile desteklenen monokrom porselen duvar kabartmaları ve porselenden yapılmış
bağımsız heykeller içeriyor. Buyruk’un emek yoğun, ultra rafine kompozisyonları, her bir
paneli dolduran veya heykel desteklerini tamamen kaplayan sayısız küçük organik formun
sıkıştırılmış düzenlemelerinden oluşuyor. Neredeyse seramik duvar halıları gibi hassas bir
şekilde bir araya getirilmiş elementlerin yığınları, sanki sürekli bir akış hâlindeymiş gibi
kıvranıyor, dalgalanıyor ve büyüyor.” David Ebony