İngiliz sanatçı Ryan Gander’ın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “Pussies and Places”’ı, 6 Kasım-6 Aralık 2025 tarihleri arasında PİLEVNELİ Dolapdere’de ziyaretçilerle buluşturuyor. “Pussies and Places”, hikâye anlatan bir saksağan animatronik heykelini, sokak kedilerini betimleyen mermer heykelleri ve yer adlarını tekrar eden resimleri bir araya getiren büyük bir yerleştirme üzerine odaklanıyor.

Bu yeni araştırma alanları bizi kamusal ile özel olanın, kolektif ile bireysel olanın, yabancı ile tanıdık olanın temalarına yönlendiriyor; seyircinin davranışını incelikle dönüştürürken, aidiyet ve mekân duygusunu sorguluyor ve gündelik olana, doğadaki işaretlere olan bağlılığımızı test ediyor.
‘Cevabı olmayan sorular sorduran sanat eserlerini severim’
Gander, Türkiye’deki ilk kişisel sergisini şu sözlerle tanımlıyor:
“Bazen kendime, galerinin dışındaki dünyada karşılaştığım şeylerden, galeri içindekiler kadar büyülenmem gerektiğini hatırlatmam gerekiyor. Dünya, işaretler ve sembollerle dolu harika bir yer. Yeter ki bakmayı bilelim. Neden biz insanlar, galeri duvarlarının içindekilere, dışarıda her gün yaşadığımız dünyadakilerden daha dikkatli bakıyor, daha derinlemesine araştırıyoruz? Dikkat, sahip olduğumuz en büyük özgürlüklerden biri; onu nasıl harcadığımız ise en kıymetli varlığımız olmalı. Bu ‘Dikkat Ekonomisi’ çağında, bana bakmamı talep eden, dikkatimi zorla isteyen şeylere giderek daha fazla şüpheyle yaklaşıyor; tesadüfen karşılaştığım, kendi kendime keşfettiğim şeylere ise giderek daha çok ilgi duyuyorum.

Benim için mükemmel bir sanat eseri, izleyiciyi meraklandıracak kadar bilgi verirken, aynı zamanda tek bir anlam dayatmayacak kadar gizemli olandır. Bu çok ince bir dengedir. Tam olarak anlayamadığım, bana farklı ya da hiç cevapları olmayan sorular sorduran sanat eserlerini severim. Kendimi bir tür Sherlock Holmes gibi hissetmeyi, ipuçlarını araştırmayı, onların anlamını ve dünyadaki yerini sorgulamayı severim. Tüm görsel dillerin hiyerarşisine dair gayriresmî, amatör bir çalışma gibi… ”
Galerinin ana giriş katına girdiğinizde, The Magpie’s Tale (Life’s a bite) (2025) başlıklı yerleştirme tüm alanı kaplıyor. Düşük asma tavanıyla bir çalışma ofisine dönüştürülmüş bu mekân, hem mimari hem kavramsal açıdan bulunduğu yere yanıt veriyor; aynı zamanda galeri sınırlarının ötesine geçerek, varoluşumuza dair çağdaş kaygılara da işaret ediyor. Ofisin bazı tavan bölümleri sökülmüş; böylece, loş bir ortamda biriken doğal ışık cepleri eski bir kurumsal faaliyetin izlerini, geçmişin telaşını ve hırsını hatırlatıyor. Ancak bu, aynı zamanda dünyanın dört bir yanında rastlanan sıradan ofis ortamlarının tekdüzeliğini de çağrıştırıyor.

Bir köşede, Ryan Gander tarafından yazılmış eski bir fablı anlatan bir saksağan beliriyor… Artık modası geçmiş bir anlatım biçimi olsa da, bu hikâye günümüz varoluşuna dair dokunaklı bir uyarı niteliği taşıyor. Galerinin farklı alanlarında ziyaretçileri Public / Private (2025) adlı mermer kedi heykelleri karşılıyor. Bu heykeller izleyiciyi, normalde galeri içinde gezmeyeceği yerlere yönlendiriyor. Kedilerin yarısı dinlenme hâlindeyken, diğer yarısı keşif hâlinde betimlenmiş. Her biri biraz farklı görünse de, boyut ve biçim olarak birbirine benziyorlar; sanki aynı kediyi farklı anlarda görüyormuşsunuz gibi.
Görünüşleri sevimli ve çekici, ancak üzerinde sokak kedilerine özgü bir yıpranmışlık, hafif açlık ve yersizlik hissi var. Kediler “Alexander Black” olarak da bilinen siyah Marquina mermerinden yapılmış; bu malzeme, beyaz damarlarıyla ünlü, İtalya’nın Toskana bölgesindeki Apuan Alpleri’nden çıkarılıyor. Duvarlarda ise sanatçının belleğinde yer eden veya öznel çağrışımlar taşıyan yer adlarını anlatan özgün tablolar yer alıyor. Bu resimler, geleneksel manzara resimlerinin yerini alarak, her ziyaretçinin zihninde ve anılarında farklı bir “yer” imgesi oluşturuyor; bir tür “kendi maceranı seç” tarzında içsel manzara yolculuğu gibi. Sanatçının babasının 1960’larda hazırladığı bir slayt gösterisinde kullandığı başlık kartlarından ilhamla yapılan bu eserler, çoğu zaman resimde adı geçen yerin dışında sergileniyor. Bazı slaytlar filmdeki çatlaklardan ya da ışık bozulmalarından ötürü parlak ve renkli görünüyor; bu da kusurların ve hataların içindeki güzelliğe vurgu yapıyor.

Animaktronik heykel: ‘Everthing is Gifted’
Ziyaretçilerin gözden kaçırabileceği bir diğer iş ise Ryan Gander’ın pratiğiyle özdeşleşen Everything is Gifted (2025) adlı animatronik heykel. Ölmek üzereymiş gibi titreyen küçücük bir sivrisinek, sanatçının monografi kitaplarının üzerine yerleştirilmiş. Resepsiyon masasındaki kataloglar ve günlük posta arasında duran bu eser, önemsiz olanın önemini vurguluyor.

Gündelik yaşamın gözden kaçan detaylarını ele alan ve izleyiciyi kendi anlatılarını yaratmaya teşvik eden “Pussies and Places” sergisini, 6 Kasım-6 Aralık 2025 tarihleri arasında, Salı’dan Cuma’ya 10.00-17.00, Cumartesi 11.00-17.00 saatleri arasında PİLEVNELİ Dolapdere’de ziyaret edebilirsiniz.