J.M.W. Turner (23 Nisan 1775, Londra – 19 Aralık 1851, Londra) İngiliz Romantik döneminin en etkileyici manzara ressamlarından biri olan Joseph Mallord William Turner, ışık, renk ve atmosferi resmetme konusundaki özgün yaklaşımıyla sanat tarihinde eşsiz bir yer edinmiştir.
Turner, Henüz çocuk yaşlarda yaptığı çizimler o kadar etkileyiciydi ki, babası bu eserleri dükkânında satarak ona destek oldu. 1789’da Kraliyet Akademisi Okulları’na kabul edilen Turner, kısa sürede suluboya çalışmalarını burada sergilemeye başladı. 1792’den itibaren İngiltere’yi dolaşarak eskiz defterlerini doldurdu ve bu taslaklar, sonrasında detaylı suluboyalara dönüştü.
Sanatsal Gelişimi ve Üslubu
Turner’ın ilk eserleri, yerlerin doğru tasvirine dayanan topografik nitelikteydi. Bu dönemde İngiliz ressam John Robert Cozens ve Richard Wilson’ın etkisiyle manzaraya daha şiirsel bir yaklaşım geliştirdi. 1796’da sergilenen ilk yağlıboya eseri Fishermen at Sea, ay ışığı altında deniz temasıyla dikkat çekti ve çağdaş eleştirmenlerce övgü aldı. 1799’da Kraliyet Akademisi’ne en genç yaşta üye seçildi, 1802’de tam akademisyen oldu. Eski ustalardan Poussin, Claude Lorrain, Cuyp ve van de Velde gibi sanatçılardan ilham aldı ve bu etkiler çalışmalarında sıkça görüldü.

Turner’ın özel yaşamı gizemliydi. Yaklaşık on yıl süren ilişkisinden iki çocuğu olduğu düşünülür. Annesi akıl hastanesine yatırıldığında babası onunla yaşamaya başladı ve Turner’ın hem yardımcısı hem temsilcisi oldu. 1804’te Harley Street’te bir stüdyo açtı ve özel galerisinde eserlerini sergilemeye başladı.
Sanatçı, ilham arayışıyla durmadan seyahat etti. İngiltere’nin birçok bölgesini ve Avrupa’yı dolaştı. İlk yurtdışı seyahatini 1802’de Fransa ve İsviçre’ye yaptı; bu yolculuk sırasında 400’den fazla çizim yaptı. Louvre’da Eski Ustaları inceledi. Denizi konu alan eserlerinde Hollanda geleneğini dramatik bir üslupla yorumladı. Özellikle The Shipwreck (1805) ve Calais İskelesi (1802–03), romantik doğa anlayışını yansıtan başyapıtlardır.

1807’de Liber Studiorum adlı 100 gravürlük büyük bir yayın projesine girişti. Bu dizide manzara türlerinin çeşitliliğini belgelemek istedi; çalışmaları mimari, pastoral, tarihî ve deniz manzaralarını içeriyordu.
1810’lardan itibaren Turner’ın resimleri daha aydınlık, atmosferik ve duygusal bir nitelik kazandı. Snowstorm: Hannibal Crossing the Alps (1812) gibi eserlerde doğanın gücüyle tarihî olayları birleştirdi. 1818’deki Dort adlı başyapıtı, Cuyp’a bir saygı duruşuydu. Şiire olan ilgisini eserlerine yansıttı; kimi zaman Shakespeare, Milton ve Byron gibi şairlerden alıntılar yaptı, kimi zaman da kendi şiirsel kompozisyonlarını ekledi.
1819’da İtalya’ya yaptığı ilk seyahat Turner’ın sanatında bir dönüm noktası oldu. 1.500’den fazla çizim yaptı; renk kullanımı daha saf, tonlar daha parlak hale geldi. The Bay of Baiae with Apollo and the Sibyl (1823), suluboyanın şeffaflığına yaklaşan bir parlaklıkla dikkat çeker.

1820’ler ve sonrası Turner için hem içsel bir derinlik hem de teknik deneyler dönemi oldu. Babasının ölümünden sonra daha içine kapanık bir yaşam sürdü. Petworth’ta geçirdiği zamanlarda doğa ve mimari üzerine etkileyici çizimler yaptı. 1838’de akademideki görevinden istifa etti .
Geç dönem eserleri daha soyut, ışıkla dolu ve deneysel nitelikler taşıyordu. The Fighting Temeraire (1839) ile yelkenli çağının sonunu, Rain, Steam, and Speed (1844) ile sanayi devrimini konu aldı. Işık, bu dönemde Turner’ın fırçasında neredeyse bir varlığa dönüşür.

Tuner’ın Mirası
Turner, 1851’de Chelsea’de hayatını kaybetti. 20. yüzyılda, özellikle geç dönem soyut ve renk temelli çalışmalarının yeniden keşfedilmesiyle birlikte Turner, çağının en yenilikçi ressamlarından biri olarak yeniden konumlandırıldı.
Turner, sadece kendi döneminin değil, sanat tarihinin de en ileri görüşlü manzara ressamlarından biridir. İzlenimcileri öngörmüş, anlatı temalarıyla doğa arasındaki köprüyü kurmuş ve insanın doğayla ilişkisini fırçasında bir efsaneye dönüştürmüştür.