Bütün renklerin arasında, mavi muhtemelen hem erkekler hem de kadınlar tarafından en sevilen renk. Bu yüzden Louise Bourgeois, Yves Klein ve Wassily Kandinsky gibi pek çok önemli sanatçının, eserlerinde bir ifade yöntemi olarak, mavi rengini sıklıkla tercih etmiş olmaları da şaşırtıcı değil.
Psikologlara göre, bu rengin popülerliği evrimsel gelişimimize kadar kök salmış. Avcı ve toplayıcı olduğumuz dönemlerde, temiz su, açık gökyüzü gibi pozitif çizimler yapanların, hayatta kalma oranları daha fazlaydı. Bu tercih, belki ihtiyaçlarına ulaşma yöntemlerini birbirlerine aktarmak için, belki bir nevi dua olarak, belki de kendilerine hayatta kalma isteğini aşılamak için gelişti. Ancak zamanla, mavi rengi tercih etmek, yaşamsal bir zorunluluk haline geldi.
Mavinin dillerin yapısal ve kültürel farklılıklarına işlemiş bambaşka bir boyutu da mevcut. Konuştuğumuz dilin, özellikle de renkler üzerine farkındalığımızın, dünyaya bakış açımızla doğrudan bağlantılı olduğu araştırmacılar tarafından kanıtlanmış durumda. Türkçede, yeşil ve mavi için farklı kelimeler kullanıyoruz, ancak bazı dillerde böyle bir kelimesel fark yok. Örneğin; Namibya’daki Himba kabilesinin “mavi” için bir kelimesi yok. Bu bölgedeki araştırmalar, Himba kabilesinin bireylerinin mavi ve yeşili birbirinden kolaylıkla ayırt edemediğini göstermekte. Yapılan testte, deneklere 11 tane yeşil ve 1 tane de mavi renkte kare çizili kağıtlar verilmiş. Deneklerin büyük çoğunluğu mavi kareyi tespit edememiş. Ancak 11 tane yeşil karenin içerisine, 1 adet farklı tonda bir yeşil kare yerleştirildiğinde bütün denekler, farklı kareyi bulmuş. Bunun nedeni, Himba kabilesinde o farklı yeşil tonunun, tamamen ayrı bir kelimeyle temsil edilmesi. Rusça’da ise, “goluboy” ve “siniy” olarak iki farklı kelime bulunmakta; bizim için bunlar “açık mavi” ve “koyu mavi” olarak biliniyor. Bu nedenle, renklerin farklı zaman ve toplumlarda farklı etkiler yarattığını görmek mümkün. Mavinin sanat tarihindeki varlığı da doğrudan, dille, yaşadığımız coğrafya, zaman ve kültürle bağlantılı.
Bilimsel olarak konuşmak gerekirse, gökyüzü ve okyanuslar gerçekten mavi değiller; en azından toprağın kahverengi, yaprakların yeşil olması gibi değiller. Bu durum, sanat tarihinde problematik bir konu olmuştur. Gökyüzünden mavi rengi çekip alarak, kanvasın üzerine dökemeyeceğiniz için… Bazı kırmızıların, kahverengilerin, sarıların aksine; mavi pigmenti yaratması o kadar da kolay değil. Bunun yanı sıra mavi pigmenti bilimsel buluşlar, küresel pazarlama ve sanatsal çerçevede, oldukça zengin bir tarihe sahip. İlk sentetik mavi pigmentinin yaratıldığı Antik Mısır’dan, yeni tonların keşfedildiği günümüze kadar, sanatta mavinin tarihine göz atalım…
Mısır mavisi, sentetik olarak üretilen ilk renk olup, M.Ö. 2.200 yılı civarı Keops Piramidi’nin inşa edildiği dönemde, Antik Mısır’da bulunmuştur. Mısırlılar, bu rengi yaratmak için, kireç taşı ve kumu, azurite ya da malahit gibi bakır içerikli bir mineralle bir araya getirmiş ve çözeltiyi 798°C ile 898°C arasında ısıtmışlardı. Bu deney, opak bir mavi camla sonuçlandı. Üretilen mavi cam kırılarak, yumurta beyazı, yapıştırıcı veya sakızla karıştırılıyor ve uzun süre dayanıklı bir boya üretilebiliyordu. “The Brilliant History of Color in Art” kitabının yazarı Victoria Finlay’e göre; bu üretim, kolaylıkla yanlış gidebilecek bir süreç ve mavi yaratmak isterken, elinizde camsı bir yeşil kütle ile kalabilirsiniz. Ancak Mısır mavisi, Roma İmparatorluğu’na kadar popülerliğini korudu ve piyasaya yeni maviler çıktıkça, metodun karmaşıklığı da unutuldu.
Bir döneme damgasını vuran “ultramarine”, bir diğer adıyla “gerçek mavi”, yarı değerli bir taş olan lapus lazuli’den (lacivert taşı) üretiliyordu. Lapus lazulis ise yüzyıllar boyunca ancak, Afganistan’daki tek bir dağdan çıkarılabildi. Mısırlılar, taşın ithalatına 6.000 yıl önce başladı. Ancak taşın pigmentini kullanarak, rengini elde etmeyi başaramadılar. Lapis’in pigmentinin “gerçek mavi” olarak ortaya çıkması 6. yüzyılda gerçekleşti. Bundan yaklaşık 700 yıl sonra, bu değerli renk Venedik’e ulaştı. Kısa süre içinde de dönemin sanat dünyasının en nadir ve değerli rengi haline geldi. Yüzyıllar boyunca, lapis lazulis’in fiyatı altın ile aynıydı. Maliyeti nedeniyle, “gerçek mavi” ancak çok değerli eserlerde görülebildi. Michelangelo’nun The Emtombment tablosunu, ultramarine’i almayı karşılayamadığı için yarıda kestiği söylenir. Raphael ise Virgin Mary’i yaparken, bu maviyi çekinerek ve tutumlu bir şekilde, Meryem’in elbisesinin sadece üst katmanında kullanmıştır. Barok Dönemi’nin ustalarından Johannes Vermeer’in ailesinin borca düşmesinin nedeni ise, Vermeer’in “gerçek mavi”ye olan tutkusu ve sınırsızca kullanma isteğidir. Bunca sıkıntı nedeniyle, Fransa’daki Societé d’Encouragement (Teşvik Topluluğu) 1824 yılında, ultramarine’in sentetik bir versiyonunu bulana, 6.000 frank ödül vermeye karar vermiştir.
Newton, 1704 yılında gökkuşağındaki yedi renk üzerine makalesini yazmadan bir yıl önce, Berlin’de yeni bir mavi icat edildi. Boya üreticisi Johann Jacob, kırmızı renk pigmentleri üzerine çalışırken, testleri sırasında hayvan kanı kullanıyordu. Bu durumun kırmızıyı güçlendirmesi gerekirken, bir hesaplama hatası sonucu; elindeki hayvan kanı kimyasal bir reaksiyona girerek, ortaya kuvvetli bir mavi çıkardı. “Berlin Mavisi”, diğer adıyla “Prusya Mavisi” olarak bilinen bu renk, Japon sanatçı Katsushika Hokusai’den Pablo Picasso’ya kadar pek çok sanatçının bir dönem vazgeçilmez malzemesi oldu. Picasso, Mavi Dönemi’nde, bu rengi sıklıkla kullandı. Prusya Mavisi’nin çağdaş tıpta ise bambaşka bir yeri olup; metal zehirlenmesine karşı panzehir olarak kullanılmakta.
Prusya Mavisi, tesadüfen bulunan tek mavi pigmenti değil. Kimyager Mas Subramanian, 2009 yılında Oregon Üniversitesi’nde, şans eseri göz alıcı parlak bir mavi tonu olan YInMn’yi keşfetti. yüzlerce yıldır keşfedilen ilk mavi olan YInMn, ismini rengi oluşturan elementler olan Yttrium, Indium ve Manganese’den alıyor. Subramanian’ın şans eseri keşfettiği bu yeni mavi, pastel boya markası olan Crayola’nın da dikkatini çekmiş olacak ki; YInMn, bu yılın sonunda, yeni bir isimle Crayola’nın pastel boyaları arasındaki yerini alacak.
Gelecek, bize hangi yeni mavileri ve hangi yeni sanatçıların mavi takıntılarını gösterir bilinmez. Ancak mavinin, sanat tarihinde sahip olduğu bu köklü ve önemli görevine devam edeceği aşikar. Bizler de bu yeni mavileri ve onlarla yaratılacak yeni sanat eserlerini heyecanla bekliyor olacağız…
Yazar: Aslı DANEEL